23 Ağustos 2016 Salı




Saflarımız seyrelse de yine ileri!..
Düşenlerin kanlarından doğar bir şafak!
Haydi sarssın yeri, göğü cenk türküleri;
Kanımızla burda yarın güller açacak

ATSIZ 

Yesi´deki kutsal aşkın mayası 
Malazgirt´te Alparslan´ın rüyası 
Söğüt´teki has kilimin boyası 
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim 

ABDURRAHİM KARAKOÇ 


Atalarımız bize, böyle ferman buyurdu
Ey ecdat sevgisiyle taşan kahraman ordu 
Bu hâkimler veremez, hükmünü bu celsenin 
Hazır olun Bozkurtlar! Hüküm sırası sizin. 

ARİF NİHAT ASYA 



Ben Türk üm de dur sözünde
Yürü Bozkurt un izin de
Kalmasin su yeryüzünde
Seritlere ser meydani 

NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU 


Başbuğlar der; İleri ! 
Türk hep böyle kalmaz geri
Hun korkusunun eseri 
Ulu sura yemin olsun 

DİLAVER CEBECİ


Bir ülkünün çevresinde toplanmak ve onun için ölümü göze alarak savaşmak ne güzel şeydir! İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Millî bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır? Hayvan, ölümden ve ızdıraptan kaçar, kuvvetliden korkar. Ölümden korkmayan, ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık, ancak ülkücü insandır.
Bir zamanlar dinler insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrı’dan öğütler verdi. Bugünkü ülküler, tamamıyla millîdir. Dinî inancı da içine almış olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bir duygu ve düşüncedir.
Bugünün kaba maddeciliği arasında Türk ülküsü sararmış, biraz küllenmiş gibi görünüyor. Maddecilik hastalığı geçtiği zaman, o yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz. Bütün Doğu milletlerini yendiği halde yalnız Türklerle başa çıkamayan Batı'nın içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında, bizim silahımız, Türk ülküsüdür.
Tek başına Avrupa'ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Allah’ın adını savunan Asya arslanları zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar, fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır. Bu seferki dalgınlık biraz tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü içinde bir de yabancıya hayranlık unsuru var.
Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çare ve tek ilacı Türk ülküsü’dür.


Biz Türkler ne başkalarına uşaklık etmeyi,ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyiz.İnsanlık haysiyetine saygı duymayan,Türk insanına karşı gönlünde sevgi taşımayan,Türk Milletini Türk Halkını hor gören zihniyete karşıyız. Dokuz Işıkçılar olarak bizler Türk halkını,Türk insanını Allah'ın mukaddes bir emaneti telakki etmekteyiz İdareci ve aydınların milletimizin bütün fertlerine bu anlayış içinde hizmet etmeleri,hangi mevkide olurlarsa olsunlar,mevki farkı,zenginlik farkı gözetmeksizin herkesin hakkına,hukukuna riayetkar olmaları,ancak gönüllerinin insan sevgisi ve insan haysiyetine sonsuz saygı ile dolu olmasına bağlıdır.


Türkiye'de 'Derin Devlet' denildiginde akla gelen ilk isimdir Abdullah Çatli...

Kisacik ömründe yasadiklari nedeniyle; kimileri için 'kahraman - vatansever' kimileri içinse 'uyusturucu kaçakçisi bir kiralik katil' olarak anildi hep…

Son nefesini verdigi kuskulu kazadan hemen sonra henüz cansiz bedeni sogumadan ilan edildi ölüm haberi; Ölen kisi Abdullah Çatli'dir…

Kayit disi yasamak kaçinilmaz yazgisiydi…

1978'de bizzat kurdugu 'Çelik Çekirdek' örgütü o öldükten sonra bile faaliyetlerini sürdürmeye devam etti...

Ünlü olmak isteyen Mehmet Ali Agca'ya 'Öldürmeye Papa'dan basla…

 diye saka yapan da, Türkiye'ye dönüs ümidi kalmayinca Güney Amerika'da bir ülkeyi isgal edip 'Bagimsiz Türk Devleti' kurma hayalleri kuran da ayni kisiydi; Abdullah Çatli...

Ilk kez yayinlanan, belge, fotograf ve çok gizli istihbarat raporlarin yer aldigi bu kitap; Abdullah Çatli hakkinda bildiklerinizi yeni bastan gözden geçirmenizi saglayacak.

Çelik Çekirdek Örgütü'nün ilk eylemi ne oldu? Ankara Bahçelievler'de 7 TIP'li ögrencinin öldürülmesi talimatini kim verdi?

Ipekçi cinayetinin katil zanlisi Mehmet Ali Agca'yi cezaevinden kim kaçirdi?

Taninmamak için 'uzun bir peruk' takan Agca kimin evinde saklandi? 1980 darbesinden sonra Türkiye'den umudunu kesen ülkücülerin 'isgal' edip bagimsiz bir Türk devleti kurmayi hayal ettikleri ülke neresiydi?

Emniyet Genel Müdürlügü arsivlerine göre Çatli'nin suç dosyasinda neler var?

Öldükten sonra bile 'suç isnat edilen' Çatli'ya 'havale edilen' faili meçhul olaylar hangileridir?

Çatli için 'sahte belgeye' gerçek imzasini atacak kadar gözü kara bürokrat kimdi? 


 Türkiye’de 12 Eylül 1980’den bu yana, ihtilalde sol kesimin, ayrılıkçı terör taraftarlarının 12 Eylül vahşilerince hedef alındığını, işkenceden geçirildiğini ve kırıldığını, bu yüzden de 12 Eylül’ün sola karşı yapıldığını, ülkücülere ise dokunulmadığını iddia etmek hem bir moda olmuş hem de 12 Eylül öncesinin ülkücü düşmanlığı zihniyetinin devamının en güçlü silahı olmuştur. Basın-yayın organlarında sol zihniyetin oldukça baskındır. Propaganda konusunda sol kadroların çok profesyonelleşmiştir. Bu durum da solu, 12 Eylül’ün tek mazlumu göstermekte çok etkili olmuştur. En önemlisi de sol zihniyetin tarihî bir kin mirası, hatta varlık sebebi yaptığı,   12 Eylül öncesinde binlerce Türk gencinin öldürülmesine yol açan ülkücü düşmanlığı bu kadrolarda hâlâ sürmektedir. Bu kadrolar da basın-yayın aracılığıyla günümüze kadar ülkücü kadroları 12 Eylül’de sanki ihtilalin vahşi kadroları ile sarmaş dolaş gösterme propagandasını sürdürmüş ve sürdürmektedirler.
Bu art niyetli propagandalara bir de ülkücülerin kutsal bildikleri devlete zarar vermekten korkmaları dolayısıyla 30 yıl içinde mümkün olduğunca başlarına gelenleri en yakınlarından bile saklamaları, kendilerine uygulanan onur ve haysiyet kırıcı uygulamaları kendilerine bile itiraf edemeyecek kadar mukaddeslerine bağlı yaşamaları 12 Eylül 1980 ve sonrasında kamuoyunda bir bilgi eksikliğine yol açmıştır.
Sistematik bilgi kirliliği ve bilgi eksikliği ortadan kaldırıldığında görülecektir ki bir sol görüşlü gencin, bir bölücülük davasından tutuklanan insanın ya da kaçakçılık, hırsızlık vs. gibi adi suçtan yargılanan bir kişinin başına gelenler aslında aynı idi. O kadar aynı idi ki bir masa başında planlanmış, sistemleştirilmiş ve uygulanmış tavırlar, işkenceler, uygulamalardı. Bu kitabı okuyan bir de mesela Diyarbakır Askerî Cezaevi’nde solculara, PKK’lılara yapılanları okuduğunda, uygulamalar arasında hiçbir fark göremeyecektir. Tabii, anlatılabilenler, dile getirilebilenler kadar..
Kitap iki bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm’de 12 Eylül’de Türkiye sathında işkenceye maruz kalan ülkücülerin  başlarından geçenleri, yaşadıkları işkenceleri anlattıkları bölümdür. İkinci Bölüm ise 12 Eylül vahşilerince idam sehpasına gönderilen ülkücleri tanıtmaktadır.

1 Bölüm
İŞKENCE TEZGÂHLARINDA ÜLKÜ YOLCULARI

Burhan Ulucan
Süleyman Kalaycı
Haluk Kırcı
Hüseyin Yurdakul
Erhan İşler
İsmet Karaalioğlu
Şerafettin Çelik
Ramazan Çepni
Sabahattin Civelek
Ahmet Tunçel
Mahmut Gül
Rahmi Ezik
İlhami Erdoğan (Ozan İlo)
Abdussamet Karakuş
Ömer Girgeç
Ahmet Ercüment Gedikli
Zihni Açba
Osman Başer

2. Bölüm
DARAĞACINDA AÇAN GÜLLER

Mustafa Pehlivanoğlu
Cengiz Baktemur
Ali Bülent Orkan
Fikri Arıkan
Cevdet Karakaş
Ahmet Kerse
Selçuk Duracık
Halil Esendağ
Son Söz